Yasadışı 1212 kumar sitesine suç duyurusu Dünya Gazetesi
Maddesi ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’na eklenen Geçici m.14, hem özel yetkili ağır ceza mahkemelerini ve hem de Terörle Mücadele Kanunu m.10 uyarınca görevlendirilen ağır ceza mahkemelerini kaldırmıştır. Bu mahkemelerin kaldırılma gerekçesi; “Adil yargılanma konusunda ülkemizde yaşanan tartışmaların başında, devlet güvenlik mahkemeleriyle başlayıp Ceza Muhakemesi Kanunu m.250 ve Terörle Mücadele Kanunu m.10 uyarınca kurulan ağır ceza mahkemeleriyle devam eden özel yetkilere sahip mahkemeler ve cumhuriyet savcıları eliyle yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar gelmektedir. Ayrıca, özel yetkilere sahip ağır ceza mahkemeleri uygulaması sonucunda, üç farklı ağır ceza mahkemesi ortaya çıkmış ve toplumda adeta özel hakim, özel mahkeme, özel savcı nitelemeleri yapılmak suretiyle hakim ve cumhuriyet savcıları arasında fiili olarak hiyerarşik bir algı ortaya çıkmıştır. Aşağıda, kamuya ait malvarlığının siyasi partiler ve adaylar lehine seçimlerde kullanılmasına ilişkin kurallar, yasaklar ve cezalar yer almaktadır. Bunların yeterli olup olmadığı ayrı tartışma konusu olmakla birlikte, herkes tarafından uyulması ve uymayanlar hakkında öngörülen yaptırımların tatbik edilmesi gerektiği tartışmasızdır. En önemli sorun da; 298 Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un “Dava süresi” başlıklı 180. Maddesinin ilk cümlesinde yer alan, “Seçim suçlarından doğan kamu davası, seçimin bittiği tarihten itibaren altı ay içinde açılmadığı takdirde kovuşturma yapılamaz.” hükmünden kaynaklanmaktadır. Çünkü bu hükümde, bir seçim suçu ile ilgili soruşturmanın başlatılıp kamu davası aşamasına geçilmesi için öngörülen süre altı aydır.
İdari para cezaları öncelikle 5326 Sayılı Kabahatler Kanunu’nda düzenlenmiş olup bunun dışında özel kanunlarda düzenlenen idari para cezaları da bulunmaktadır. Bir suçtan yargılanan veya mahkum edilen insanı rahatsız eden önemli bir konu da, yalnızca cezalandırılmaktan duyduğu endişe değil, aynı zamanda sabıkalı hale gelmesi ve hakkında adli sicile kayıt düşülmesidir. Sürekli değişikliğe uğrayan Türk Ceza Kanunu′nun “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar” başlığı altında yer alan cinsel saldırı ve çocukların cinsel istismarı suçları da bu değişikliklerden nasibini almıştır. Bireyin cinsel hürriyetini korumayı hedefleyen bu iki suç tipi, ağır ceza yaptırımları öngörmekte ve uygulamada birçok sorun yaşanmasına sebebiyet vermektedir. Suçun ispatı, şimdi kaldırılan ruh sağlığının bozulması halinde cezanın arttırılması ve suçların özelliği itibariyle mağdur beyanlarına verilen önem ile vicdan duygusu, bu suç tiplerinin diğerlerinden farklı ele alınmasına yol açmıştır. Bu yazı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun m.41’in birinci fıkrasının (e) bendi ve dördüncü fıkrasında öngörülen belirli suçlardan kesinleşmiş mahkumiyet kararı ve buna bağlı olarak adli sicil kaydı bulunan kişilerin sürücü belgelerinin iptal edilmesi ile ilgilidir. Kamu davasının açılmasının ertelenmesinde takdir yetkisi, belirli hallerle sınırlı olmak kaydı ile cumhuriyet başsavcılığının inisiyatifine bırakılmıştır. Cumhuriyet savcısı, Ceza Muhakemesi Kanunu m.171/2’de öngörülen şartlar gerçekleştiği takdirde, kamu davasının açılmasını beş yıl süre ile erteleyebilecektir. CMK m.171/2’ye göre, “Uzlaştırma ve önödeme kapsamındaki suçlar hariç olmak üzere, Cumhuriyet savcısı, üst sınırı üç yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı, yeterli şüphenin varlığına rağmen, kamu davasının açılmasının beş yıl süre ile ertelenmesine karar verebilir. Suçtan zarar gören veya şüpheli, bu karara 173 üncü madde hükümlerine göre itiraz edebilir”. Maddesi uyarınca teşebbüs; “kişinin işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaması” olarak düzenlenmiştir.
Maddesiyle; 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun “Yükseköğretime giriş ve yerleştirme” başlıklı maddesinin birinci fıkrasına eklenmesi teklif edilen (h) bendine göre, idari yargıda beş yıl süre ile görev yapmış hakim veya savcılar ile Cumhurbaşkanı tarafından … Her ne kadar İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, Şener ve Şık′ın hukuka aykırı tutukluluklarına ilişkin başvurularını İHAS m.3′de düzenlenen işkence yasağına aykırı bulmasa da, esas itibariyle haksız tutuklamanın bir yandan da işkence veya insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya ceza sayılması gerektiği tartışmasızdır. Çünkü masumiyet/suçsuzluk karinesi altında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından yoksun bırakılmak suretiyle tutuklanan ve uzun bir süre kapalı cezaevi şartlarında tutulan, yani olağan günlük yaşam şartlarından koparılıp birçok hak ve hürriyeti kısıtlayarak bir yere kapatılan kişi, işkenceye, insanlık dışı, aşağılayıcı muameleye veya bir tedbir olan tutuklama vasıtasıyla cezaya maruz bırakılmıştır. 12 Ekim 2014 günü yapılacak HSYK seçimlerinin Türk Yargısı için hayırlı olmasını dilerim. Hakim ve savcılarımız, özgürce kullanacakları oyları ile yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına hizmet edecek adayları HSYK üyeliğine seçeceklerine inanmaktayız. Birçok tartışma, çekişme, kutuplaşma, yargı bağımsızlığına ve tarafsızlığına gölge düşürecek iddialar ortaya atılsa da, yargı mensuplarının özlük hakları ile ilgili karar veren Yüksek Kurulun üyelerini, yargıç ve savcılarının seçmesi usulünden asla vazgeçmemek gerekir. Bu yöntem demokratiktir, çünkü yargı mensubu, kendisi ile ilgili karar verecek Kurulda görev alacak üyeyi doğrudan seçip belirleyebilmektedir. Hiçbir bahane, özellikle de yargıda kutuplaşma ve hizipleşme olduğundan bahisle, doğrudan seçim usulünün terk edilip eski usule veya RTÜK modelinde olduğu gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kurul üyelerini seçmesi usulüne geçilmesi kabul edilemez. Meclisin seçimi, “milli iradenin ve dolayısıyla halkın iradesinin tecellisi olacağı” gerekçesi, HSYK seçimi için yeterli görülemez. Yer bakımından yetki kuralları; yargı çevrelerinin, ülke mahkemeleri arasında coğrafi olarak dağılımını ifade ederek, kovuşturmaya konu suçun hangi yer mahkemesinde görülmesi gerektiği sorununu çözümler.
Cumhurbaşkanı yardımcıları ile bakanları atar ve görevlerine son verir. Meclisteki açık görüşmelerin, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisce başkaca bir karar alınmadıkça, her türlü vasıta ile yayımı serbesttir. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzük hükümlerine göre kapalı oturumlar yapabilir, bu oturumlardaki görüşmelerin yayımı Türkiye Büyük Millet Meclisi kararına bağlıdır. Başkanlık Divanı, Meclisteki siyasî parti gruplarının üye sayısı oranında Divana katılmalarını sağlayacak şekilde kurulur. Meclis Başkanı da doğrudan doğruya veya üyelerin beşte birinin yazılı istemi üzerine, Meclisi toplantıya çağırır. MADDE 92- Milletlerarası hukukun meşrû saydığı hallerde savaş hali ilânına ve Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası andlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller dışında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinhttps://casinom-hub.com/. Türk kanunlarına değişiklik getiren her türlü andlaşmaların yapılmasında birinci fıkra hükmü uygulanır. Milletvekilliğinin kesin hüküm giyme veya kısıtlanma halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle olur. MADDE 79- Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır. MADDE 78- Savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkân görülmezse, Türkiye Büyük Millet Meclisi, seçimlerin bir yıl geriye bırakılmasına karar verebilir. Vatandaşlıktan çıkarma ile ilgili karar ve işlemlere karşı yargı yolu kapatılamaz. MADDE 59- Devlet, her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alır, sporun kitlelere yayılmasını teşvik eder.
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nun 25 Ekim 2013 tarihli Şerafettin Can Atalay (2) kararı, bir hukuk devletinde ciddi sorunlara yol açabilecek süreci başlatmıştır. AYM ayrıca, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla kararın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir. Bu yazımızda; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu m.157’de düzenlenen dolandırıcılık suçunun daha az cezayı gerektiren nitelikli hali olan “dolandırıcılığın, bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla işlenmesi” suçu (TCK m.159) açıklanarak, doktrinde yer alan tartışmalı hususlar ile yargı kararları değerlendirilecektir. Olağan kanun yolları olarak düzenlenen istinafa ve temyize başvurmanın en temel farklarından birisi, gerekçe gösterme zorunluluğuna ilişkindir. Bilindiği üzere istinaf kanun yolu başvurularında; Cumhuriyet savcısı dışında sanık veya katılan tarafın kararı istinaf etmesi yeterli olup, ayrıca sebep gösterme zorunluluğu bulunmamaktadır . Kararı istinaf kanun yoluna götürmek isteyen taraf, verilen kısa kararla birlikte ve duruşmaya katılmamışsa kararın tebliğinden sonra Kanunda belirtilen sürede istinaf kanun yolu başvurusunu yapmak zorundadır.
Kabahatler Kanunundan önce de pek çok idari ceza türü mevcut olup, bunların belediyelerin yetkisinde olanlarını yukarıda sıralamıştık. Nitekim idari cezalar da bir idari işlem olduğundan, anılan cezalara karşı idari yargı yerlerine iptal (itiraz) davası açılmakta idi. İptal davasının süresi genellikle kendi yasasında belirtilmekte olup, 7 gün, 15 gün, 30 gün gibi süreler içermektedir. Bu sorunun yabancısı olmayanlar için bu yasa hükmü Türk hukuk sistemi için zaruridir. Ancak maddeden beklenen faydanın elde edilebilmesi için, belediyelerin de bu maddeyi ciddiye alıp, uygulama samimiyet ve gücünü ortaya koyması gerekir. Aksi takdirde pek çok otogarda olduğu gibi, madde dört dörtlük yerinde durur, ayakçılar-pazarcılar da tarihi rollerini oynamaya devam eder. Ì Her iki halde de; şayet ihlalin insan sağlığının zarar görmesine elverişli olduğunun düşünülmesi durumunda TCK 183. Maddesine göre suç soruşturmasına konu olması nedeniyle kabahatten de işlem yapılamayacağından evrakın, Cumhuriyet Savcılığına gönderilmesi, savcılıkça idari yaptırımsız kovuşturmama kararı verildiğinde veya kamu davası açılıp yaptırımsız olarak beraatle sonuçlandığında önceki ihtimallere göre kabahat yaptırımı uygulanması gerekecektir[22]. Ì İdari para cezası vermeye ve toplanan paraya el koyma yetkisi açıkça (belediye sınırlarında) zabıtaya aittir. Hemen yeri gelmişken “el koyma”nın geçici bir tedbir olup, “mülkiyetin kamuya geçirilmesi”nden farklı olduğu vurgulamak gerekir.
- Yaptırım olarak bir miktar paranın zorla alınmasını içeren bu ceza niteliğindeki kararlar, yargı organına başvurulmaksızın idarece alınır ve uygulanırlar.
- Olağanüstü Genel Kurulun toplantıya çağrılmasında ve toplanmasında da olağan genel kurullara ilişkin hükümler uygulanır.
- Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptirler.
MADDE 44- Devlet, toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek, erozyonla kaybedilmesini önlemek ve topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri alır. Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. MADDE 40- Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz. Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar getirilebilir. MADDE 16- Temel hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir. Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz. MADDE 11- Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. İdari işlemin iptali davaları hakkında daha detaylı bilgi alabilmek için “İdari İşlemlere İtiraz ve İptal Davası” başlıklı yazımızı inceleyebilirsiniz.