Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin İzlenmesi İçin El Kitabı Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin İzlenmesi Projesi
Ve az bir hazır sıkıntıdan, ileride büyük bir azab-ı müecceleden (sonradan gelecek, tehir edilmiş bir azaptan) ziyade çekinir. Çünkü tevehhüm ve heves ve his, ileriyi görmüyor. Nefs dahi yardım etse, mahall-i iman olan kalb ve akıl susarlar, mağlup oluyorlar.” Tabiatında, insanlardan gelen iyiliklere karşı nankörlük ve teşekkür etmeye kıymet vermemek bulunan bir kimse, nimetleri sebebiyle Allah’a küfran-ı nimette bulunup şükrü terketmeyi de âdet edinir. Öyleyse teşekkürle yakından bağlı bulunan şükrü, Cenab-ı Hak, tek başına kabul etmeyecektir. Teşekkür, bir bakıma, yapılan iyiliğin idraki içinde olduğumuzu iyilik yapana izhar etmek, memnuniyetimizi ifâde etmektir. Dilimizde, insanlardan gelen iyiliğe karşı izhâr edilen şükrü, teşekkür kelimesiyle ifade ederiz. “Şükr” kelimesini ise, aynen “hamd” gibi Allah için kullanırız.
Tövbe konusu Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi dinlerde çok daha önemli bir yer tutmakta, yahudi kutsal kitabı Tanah’ın (Eski Ahid) birçok bölümünde İsrâil kavmi tövbe etmeye çağrılmaktadır. Tanah’ta tövbe kavramını ifade etmek üzere “şuv” (dönmek) fiili kullanılmakta, bununla fert veya toplum olarak İsrâil kavminin günahtan uzaklaşıp Tanrı’ya yönelmesi kastedilmektedir\. Bu çekici oyun platformunda şansını sına. paribahis\. Talmud’un teşekkülü sırasında “şuv” fiilinden “teşuva” kelimesi türetilmiştir. Bu kelime, kötü fiillerden pişmanlık duyarak Tanrı’ya dönmeyi ve O’nun istediği gibi iyi işler yapan bir kul olmayı ifade etmektedir (Montefiore, XVI [1904], s. 213). Tanah’ta tövbe konusunun sürekli işlenmesi ve insanların günahtan vazgeçip Tanrı’ya dönmeye çağrılması sebebiyle yahudi din âlimleri tövbeye büyük önem vermiş, bunun nasıl yapılması gerektiği konusunda yorumlarda bulunmuştur. Yahudilik’te günah dünyevî ve uhrevî her türlü sıkıntının kaynağı olup ondan bir an önce kurtulmak gerekir. Bu durumda Tanrı insanların işlediği günahların cezasını öteki âleme bırakmamakta, büyük bir kısmını bu dünyada çeşitli sıkıntılarla ödetmektedir. Sıkıntılardan kurtulmanın yegâne yolu günahlardan pişmanlık duyup tövbe etmektir. Tanah’ta, fert veya toplumun günahlardan tövbe ederek Tanrı’ya yalvarıp göz yaşı dökmesi halinde belâ ve felâketlerin son bulacağı belirtilmektedir (Yeremya, 4/4; Hezekiel, 33/11, 14-15; Yûnus, 3/8-9). Çünkü Tanrı insanların günahları sebebiyle ölmesini değil tövbe ile yaşamasını ister ve tövbe etmelerini bekler (Hezekiel, 33/11). Tanrı’nın tövbeyi beklediğine inanıldığı için kişinin her an tövbe etmesi mümkündür. Ayrıca O’nun kullarına tövbelerini kabul edeceği özel bir zaman tahsis ettiği belirtilmektedir (Kitov, I, 65, 87).
Ve dünyanın işlerinde, dertlerinde yahut zevklerinde boğulur. Bu dünyaya niçin gönderildiğini, vazifesinin ne olduğunu ve nereye gittiğini bir kez olsun hatırından geçirmeden hayvanî bir hayat yaşar ve bu âlemden göçüp gider. İslam alemine yönelik saldırılar, özellikle kadının şahsiyetini hedef almıştır. Bu saldırılar, Müslüman kadının üzerinden fazilet elbisesini çıkarmaya; bunun yerine onu görünüm, düşünce ve hayat tarzı olarak yabancılaştırmaya çalışmaktadır. Bu uğurda çok yoğun ve sistemli baskı uygulanmaktadır. Ancak, İslam’a yabancılaştırma çabaları, dinini kavramış, bilgili, şuurlu Müslüman kadının karşısında başarısız olmaya mahkumdur. Fakat zevce, bu beş şehadeti yapmaz da liân yapmaktan kaçınırsa, azabı defedemez.
Bu sözün Uhuvvet Risâlesi’nde geçiyor olması, “her doğruyu demenin” mü’minler arasında kardeşâne bir beraberliğin tesisine engel teşkil ettiğine işarettir. Bediüzzaman Said Nursî, Uhuvvet Risâlesi’nde bu hatırlatmayı yaptığına göre, görmüştür ki, mü’minler arasında kardeşliğe zarar veren unsurlardan biri, “her doğrunun söylenmesi”dir. Demek ki, doğru olduğu halde söylenmesi doğru olmayan doğrular vardır. Bunlardan başka düşünceleri berraklaştırıp gıdalandıracak, ruhu arındıracak, bedeni kuvvetlendirecek, ahlakı yüceltecek şeylerle çocukların boş vakitlerini değerlendirmeye özen gösterilmelidir. Elimizde olmadan aklımıza ve hayalimize gelen görüntülerden sorumlu değiliz. Ancak bunları isteyerek yapmak, bizi başka kötülüklere yönlendirebilir ya da ruh halimize zarar verebilir. Ayrıca bilerek ve isteyerek bu gibi fantazilerle hayalimizi doldurmak, hayal nimetini yanlış yerde kullanmak anlamına gelecektir. Yaratılışı gereği yeniliklere ve değişime açık olan gençlerin karşılaştıkları en büyük tehlikelerden birisi, kötü alışkanlıklardır. Duygusal tabiatları ve farklılıklara olan istekleri sebebiyle kolayca kötü alışkanlıkların tuzağına düşebilirler. Nitekim birçok zararlı alışkanlık gençlik döneminde edinilir. Sanayileşmenin başlamasıyla insanlar arasında eşitsizlik de had safhaya ulaştı; sosyal sınıflar ortaya çıktı ve bu sınıflar arasında büyük uçurumlar açıldı. Kadınlar ve çocuklar dahi, neredeyse boğaz tokluğuna çalışır hâle geldi.
Eğer mallar belli ellerde birikirse birkaç kişi istifade eder, toplumun büyük bir kesimi aç ve fakir kalır. Herkesin, Allah’ın yarattığı nimetlerde hakkı vardır. İnsanda bulunan cimrilik hastalığı ise, elde bulunan nimetleri muhtaçlara sarf etmeyi engellemektedir. Bundan da anlaşılıyor ki, Allah’a tevekkül edip güvenmek, onun insanlara olan merhametine ve hikmetine itimat etmek demektir. Mesela, hastalıklar insanın günah kirlerini sabunlu su gibi yıkar temizler. Ebedi bir hayatı kazandıran geçici bir sıkıntı karşısında sabırlı olmak, kalbini bozmamak ne kadar kârlı bir ticaret olduğu iman şuuru olan herkesin anladığı bir husustur. Şahitlik meselesinde hassas davranan İmam Ebu Yusuf, Hanefi mezhebinin kurucularından olmakla beraber, aynı zamanda Abbasi devrinde kadılık da yapmıştı. Bu arada en üst makamda bulunan devlet ricaline bile hiç imtiyaz tanımaz, hepsi hakkında adil davranırdı. Örneğin bir arabanın katalogunda 200 km/h hız yapabileceği yazılı olsun. Sadece bunun yazılmış olması o arabanın her zaman ve her sürücünün 200 km/h hız yapacağı anlamına gelmez.
- Çünkü din, her şeyden önce insanı ve insan fıtratını bilen Yaratıcı’nın koyduğu kaideler bütünüdür.
- Hint müslümanları arasında fikrî değişim hızlanmış, yeni bir ihsas tarzı ve toplumsal bilinç na‘ta ayrı bir ses getirmiştir.
- Hanefiler bu haberdeki durumun hususi olduğunu belirterek, yıkayacak başka kimse bulunmasa bile kadını kocası yıkayamaz, ancak teyemmüm verir demişlerdir.
Fıkıh usulünde genellikle mekruh terimiyle kastedilen, Gazzâlî’nin saydığı anlamlardan ikincisi yani tenzîhen yasaklananlardır. Bu da dinen kesin bir yasağa konu olmayıp, ilgili delillerden terkedilmesinin işlenmesinden daha iyi olduğu anlaşılan durumları belirtmektedir. Zerkeşî “terkü’1-evlâ” (hilâfü’l-evlâ) adı verilen durumların usulcülerce ihmal edildiğini ve fakihlerce ele alındığını, fakat çoğunluğun kerahet ile ibâha arasında yer alan bu durumların mekruh olarak nitelenmesine karşı çıktığını belirtir. Şirketlerin, Bilgi Formlarında yer alan mali döneme ilişkin sorulara bağımsız veya sınırlı denetimden geçmiş en güncel finansal tablolarını esas alarak cevap vermeleri gerekmektedir. Bilgi Formlarına giriş yapmayan veya eksik giriş yapan şirketler ihtiyatlı yaklaşımla söz konusu kriterleri sağlamadığı varsayılarak kapsam dışı bırakılır. Esas sözleşmesinde Standart’a uygun faaliyet göstereceğini açıkça beyan eden şirketler ise endeks kapsamına uygun bir pazarda işlem görmeleri halinde ilave bir kritere bakılmadan endeks kapsamına dahil edilir. Halka arz izahnamesinde endeks seçim kriterlerini sağladığı belirtilen şirket payları işlem görmeye başladıkları tarihte endeks kapsamına dahil edilir. Yüzyıldan itibaren yazılan ilk lirik edebî eserler Hz. Muhammed hakkında pek çok iftira ihtiva etmektedir. Bunların en ünlüsü Dante’nin İlâhî Komedya’sıdır.